Tekstil ürünleri tarihin yıpratıcı etkisine karşı savunmasızdır. |
Tekstilin tarihçesi neredeyse insan uygarlığı kadar eskidir. Tekstil kendini zaman ilerledikçe daha da zenginleştirmiştir. M.Ö. 6. ve 7. yüzyıllarda, iplik kullanımının kayıt altına alınmış en eski göstergesi, İsviçre göl sakinlerinin kazılarında keten ve yün kumaşın bulunması ile birlikte olmuştur. Hindistan'da, ipek kültürünün izlerine M.S. 400 yılında rastlanmıştır. Ayrıca pamuk elbise izleri ise M.Ö. 3000 yılına dayanmaktadır. Çin'de, ipek böcekçiliği ve spin ipek tekniğinin keşfi M.Ö. 2640'da başlamıştır. Mısır'da M.Ö. 3400'de iplik keten ve dokuma sanatı ortaya çıkmıştır.
Naylon gibi çeşitli sentetik elyafların keşfi, tekstil ürünleri için daha geniş bir pazar yaratmıştır. Yavaş yavaş geliştirilmiş doğal elyaf kaynakları keşfedilmiş, taşıma ve iletişim tesislerinin güçlü bir sisteme aktarılmıştır. Ülkeler arasında yerelleştirilmiş beceri, tekstil sanatının hızlı bir şekilde ilerlemesine sebep olmuştur.
Dokunmuş kumaşların M.Ö. 6500 yılında kullanıldığına dair arkeolojik buluntuların olması, dokumacılığın günümüzden en az 8000 yıl kadar önceleri de bilindiği ortaya koyar. Neolitik taş devrine ait olan ve karbonlaşmış halde bulunan bu eski dokuma kumaşlara yurdumuzda yapılan kazılarda da rastlanmıştır. Dokumayla ilgili en erken buluntular Anadolu'da ele geçmiş olduğu için dokumacılığın Anadolu'da ortaya çıktığını söyleyebiliriz.
Bugün bildiğimiz dokuma formundan hiçbir farkı olamayan ilk kumaşların, hasır dokuma tekniğinden esinlenerek ortaya çıktığı da iddia edilir. İki iplik sisteminin birbiri içerisinden örgü oluşturacak biçimde ve birbirine 90°'lik açılarla geçirilebilmesi için, çözgü sistemi düşey olarak asılır, atkılar ise bunların arasından elle geçirilirdi. Bu basit düzenekte malzeme olarak ince uzun lifli bitkilerin birbirine eklenmesi ve bükülmesiyle elde edilen iplikler kullanılmıştı. Neolitik çağın sonlarına doğru hayvanların ehlileştirilmesiyle yün kullanımı ve iğ, çıkrık gibi aletler geliştirilmesiyle bükümlü iplikler elde etmeye başladılar.
Keten, yün ve benzeri malzemeler eğrilip ip haline getirildikten sonra dokuma tezgahlarında dokunmuşlardır. Antik devirde üç çeşit dokuma tezgahı kullanılmıştır.
- Uçları Ağırlıklı Dikey Dokuma Tezgahları başta Anadolu'nun batısı ve Akdeniz çevresinde kullanılmıştır. Anadolu'da Kıbrıs ve Girit'te Neolitik devire ait tabakalardan ele geçen dokuma tezgahı ağırlıkları bu tezgahların çok erken dönemlerden itibaren kullanıldığını gösterir. Bu dokuma tezgahı ağırlıkları bu günkü İsrail ve Lübnan sınırları içinde kalan birçok antik yerleşimde, Demir Çağı'na ait tabakalar da ele geçmiştir. Dokuma tezgahı ağırlıklarının Mısır'da da ele geçmesi, bu bölgede antik devirde yatay yer tezgahı ile uçları ağırlıklı dokuma tezgahının beraber kullanıldığını göstermiştir.
- Yatay yer tezgahları ile ilgili en erken bilgiler, Mısır'da M.Ö. 2000 yıllarına ait seramikler üzerinde yer alan resimlerden elde edilmiştir. Bu döneme ait tabletlerden gerek Anadolu'dan diğer bölgelere gerek dışarıdan Anadolu'ya büyük boyutlu bir kumaş ticaretinin yaşandığını öğrenilmiştir. Bu bilgilerden dokumacılığın bir sanayi haline geldiği anlaşılır.
- Alt ve Üst Kirişlere Sahip Dikey Dokuma Tezgahları ile ilgili ilk bilgiler Mısır'da M.Ö. 15001400 yıllarına ait mezarlardaki duvar resimlerinden elde edilmiştir. Mısır'da kullanılan bu tezgaha benzer bir dokuma tezgahı, daha sonra Roma döneminde kullanılmaya başlamıştır.
Avrupa da M.S. 3. yüzyıla kadar bilinmeyen ağızlık açma mekanizmaları Çin'de hızlı bir gelişme göstermiş, hatta ilkel jakar makinesi diyebileceğimiz sistemlerle karmaşık desenli kumaşlar dokunabilmiştir. Şüphesiz bu gelişmede Çin'in tek ipek üreticisi olması da büyük rol oynamıştır.
Ağızlığın oluşumu ve atkının tefelenmesi, kumaş kalitesini önemli ölçüde ıslah etmiş olmasına rağmen büyük bir insan gücü gerektiren atkı atma işlemi mekanize edilmeden tam olarak dokumacılığın gelişmesi mümkün olmamıştır. Kumaşın eninin, dokumacının kolunun uzanma mesafesi ile sınırlandırılmış olması geniş kumaşlar için iki kişinin çalışmasını gerektiriyordu. Dokumacılığın ve dokuma tezgahlarının gelişimi ancak son 850 yıl içerisinde gerçekleştirilmişti.
Standart el tezgahı olarak bilinen 12. yüzyıl dokuma sistemlerinde çözgü levendi arkaya, kumaş silindiri öne takılır ve çözgüler yatay gerdirilirdi. Tarak dokumaya yukarıdan salınım yapabilecek biçimde yerleştirilir. Dokumacı oturarak, gücü çerçevelerini pedallar vasıtasıyla ayakla basarak çalıştırır ve mekiği elle fırlatırdı.
Sonraki 600 yıl içerisinde geniş dokuma tezgahları tasarımında önemli bir değişiklik yapılamadı. Karmaşık desenler pedallarla dokunamayacağı için tezgahın üst kısmında bir insan tarafından çözgü gruplarının kaytanlar vasıtasıyla kaldırılması gerekiyordu. Fakat temel tezgah dizaynı hiç değişmeden kaldı.
Dokuma tezgahının, dokuma makinesi haline gelmesi üç temel hareketin; atkı atma, ağızlık açma ve tefe vurma sistemlerinin mekanize edilerek, kol gücü yerine de başka bir gücün kullanılmasıyla mümkün oldu.
Yaklaşık 250 yıl önce, eğirme makinelerinde bir dizi geliştirici yenilik yapıldı. İngiliz Richard Arkwright'ın 1769'da geliştirdiği Vargel Tezgahı, önce ipliği çekiyor ve bir makaraya yada bobine sarılırken bükülüyordu. On yıl kadar sonra Samuel Crompton, aynı anda bin kadar ipliği eğiren çıkrık makinesini yaptı. Ticari bir kullanıma sahip olan ilk mekanik dokuma tezgahını Dr. Edmund Cartwright isimli bir İngiliz mucidi 1785'de gerçekleştirdi ve patentini aldı. Zamanla tasarımını geliştiren Cartwright dokuma makinesi sayılabilecek bir sistem imal etti. Bu yeni makinelerle birlikte dokumacılık evlerden, makineleri çalıştıran su gücünün yada buhar gücünün bulunduğu fabrikalara taşındı.
İngiltere tezgahın mekanize edilmesi yönünde gelişme gösterirken Fransa desenlendirme üzerinde yoğunlaştı. 1725'de Basile Bouchon tarafından, kaldırılması gereken çözgüleri seçmek için bir delikli karton yardımıyla çalışan ilk otomatik ağızlık açma cihazı bulundu ve daha sonra Falcon 1728'de delikli karton zincirini kullandı. Ağızlık açma sistemlerinin gelişimi Jacquard'ın kendi ismiyle anılan Jakar makinesini icat etmesiyle doruğa ulaştı.
Tezgahın mekanik hale getirilmesinden sonra ortaya yeni bir sorun çıktı. Bu herhangi iplik kopuşu veya arıza anında tezgahın durdurulması ve masuranın bitmesi halinde de mekiği değiştirmek için çalışmanın kesilmesiydi. Zaman içinde atkı koptuğunda veya masura bittiğinde tezgahı durduran, otomatik olarak bobini değiştiren çeşitli mekanizmalar geliştirildi.
Atkının kancalarla atılması fikri 1898'de, hava jeti ile atkının atılabileceği 1914 yılında ortaya çıktı. Ancak hava jetinin kullanımı 1980’lerde gerçekleşebildi. 1980'li yıllardan sonra elektronik ve bilgisayar sistemlerinin çok hızlı bir şekilde gelişmesiyle üretim hızlarında büyük gelişmeler sağlandı.
0 yorum:
Yorum Gönder